
Kadir Ar
Favori : Almanya
Plase : Portekiz
Sürpriz: İsviçre
Gol Kralı: KloseBuğra Bağış
Favori : Portekiz
Plase : Yok
Sürpriz: Türkiye
Gol Kralı: Klose
Artık turnuva üzerine fazla konuşulacak birşey kalmadı. Milli Takım üzerine de. Sadece bu geceyi bekliyoruz. Umutla, sabırla. Umarız ki daha ilk maçtan alıncak kötü bir sonuç üzerine Mehmet Topuz'dan, Yıldıray'dan, Halil'den, Ümit Karan'dan bahsedilmeyecek. Ya da Tümer'in, Kazım'ın neden orada olduğundan. 23 kişilik kadronun hepsi ülkemizin en kariyerli teknik direktörünün seçimi. Saygı duymak, kayıtsız şartsız destek vermekten başka gayemiz olmasın artık. Ve lütfen alınacak ilk olumsuz sonuçta Fatih Terim'in maaşıyla diğer ülke takımlarının maaşları karşılaştırılmasın...
Geçen yıl Riquelme tek başına getirmişti neredeyse kupayı Boca'ya. Kazanan bir dahaki sene Kıtalararası Kupa'da United'ın rakibi olur finalde. Ne de olsa diğer kıtalardan gelen takımlar formalite için orada...
Lakers cephesinde ise işler Boston'da olduğu kadar rahat gitmedi sezon içinde. Sezona Kobe'nin takas istemiyle başlayıp güçlükle ikna edebilen yönetim Gasol'ü almayı başaramasa buraya kadar bile gelmeyi başaramayacak ve belki de bu yıl Kobe'yi kaybedecekti. Kobe'nin sezon boyunca gösterdiği insanüstü performans ve Gasol - Odom ikilisinin yardımları elbette yadsınamaz ama Lakers'da da finalleri getiren en önemli etken bu üç oyuncu dışındakilerin yaptığı katkı oldu. Vujacic, Radmanovic, Farmar, Turiaf, Walton gibi oyuncular bu yıl kendilerinden beklenenin üstünde bir performans göstererek Lakers rotasyonunda hiç sırıtmadılar. Phil Jackson faktörü bu oyuncuların kendilerine güvenlerinin gelmesinde başroldeydi elbet...
Bana göre bu seriyi kimin kazanacağını belirleyenler Kobe, Garnett ya da Pierce olmayacak. Kilit oyuncular Ray Allen ve Gasol olacak. Ray Allen şu ligde favori adamlarımdan birisidir. Ama gamsızlığı üstünde olduğunda oynamıyor adam. Onun iyi oynadığı ve kritik şutları soktuğu maçlarda Boston hedefe rahat ulaşıyor. Ama bazen bir gamsızlık geliyor ki adama en basit şutları bile sokamıyor. Gasol'e gelince. Onun Garnett karşısında göstereceği performans Lakers'ın kaderini belirleyecek. Savunmada Garnett'e top aldırmamak ve yüzünü potaya döndürmemek için göstereceği çaba dışında, hücumda da yılın en iyi savunmacısına karşı neler yapacağı çok önemli.
Bütün sezon Avram Grant ne zaman kovulacak diye bekledi herkes. Grant gitti ama Chelsea hala bir teknik direktör bulamadı. Abramovich Chelsea ismi ve hoca adaylarına önereceği parayla rahatlıkla bir teknik direktör bulabileceğini düşünüyordu ama pek planladığı gibi gitmiyor işler. Rijkaard veya Mancini'yi almak Chelsea'ye ne kadar faydalı olur bilemem. Ancelotti'ye senelik 7 milyon euro önerdi reddedildi. Hiddink'in önüne dünyaları serdi reddedildi. Mark Hughes beklemekten sıkıldı City'e gitti. Laudrup, Deschamps elinin altında Abramovich'in ama onları yedekte bekletiyor şimdilik. Yeni gözdeleri Spaletti ve Prandelli Abramovich'in. Ancelotti'yi alamadım, İtalya'dan elim boş dönmeyeyim mantığı güdüyor herhalde. Artık bir hoca geçerse başlarına rahatlayacak herkes. Yeni teknik direktöre resmi olarak imza attırana kadar ben de bir daha yazmayacağım zaten bu konuda...
Eski Arsenal ve İngiltere Milli Takımı Kaptanı Tony Adams Portsmouth'la olan sözleşmesini bir yıl daha uzattı. Seneye de Harry Redknapp'ın yardımcısı olarak görevine devam edecek. Portsmouth'un bu yıl 4-5-1 oynamasında ve bunun sonucunda sezon boyunca 23 maçı gol yemeden kapatmasında Adams'ın büyük payı olduğu konuşuluyor. Futbolculuğunda Wenger'den, yardımcı hocalığında da Redknapp'dan önemli birşeyler kapmıştır kesin. Menajerliğe geçtiğinde neler yapacağını şimdiden merakla bekleyenlerdenim...
Euro 2008'in dışında kalan İngilizler tamamen transfer piyasasına kilitlenmiş durumda. Chelsea'nin Ancelotti balonu, Mark Hughes'un City görüşmeleri derken son 3 gündür herkes genç bir Galli'yi konuşuyor. Giggs'den bu yana en iyi genç Galli oyuncu olarak gösterilen Cardiff'in 17 yaşındaki orta saha oyuncu Aaron Ramsey için şu anda Arsenal, Manchester United ve Everton kapışıyor.
Veloso'nun Euro 2008'den sonra büyük liglerden birine uçmasına kesin gözüyle bakılıyor. Milan için yerinde bir transfer olur ama yanlış hatırlamıyorsam devre arasında Veloso için aynı sözü Manchester United da almış ve Veloso'yla ilgilendiklerini doğrulamıştı. Ferguson kolay kolay kaptırmaz istediği oyuncuyu...
Hazır Eriksson Meksika'nın başına geçmişken, yerine City'nin bir aksilik olmazsa başa geçrimeye çok yaklaştığı Mark Hughes olayına da değinelim. Blackburn, Hughes - City görüşmelerine izin verdi ve bir sorun çıkarmayacaklarını belirtti. Blackburn'de bugüne kadar iyi iş çıkardı Hughes. Hiçbir zaman yüksek bütçeli bir takım kuramadı ama takımı üstlerde tutmayı başardı her zaman. Allardyce'ın Bolton'da yaptıklarının benzerini yaptı diyebiliriz...
İngilizlerle katıldığı üç büyük turnuvada da Scolari çıktı karşısına Eriksson'un. Üç karşılaşmada da boyun eğdi Eriksson Portekizli hocaya. Hatta sanırım Scolari üç büyük turnuvada da İngiltere'yi eleyen tek hoca. Bu yaz Portekiz'i bırakıyor. Eğer başka bir milli takımın başına geçerse Eriksson'un da ilerleyeceği en üst nokta Scolari'yle karşılacağı nokta olur herhalde...
Bundan 4-5 ay öncesine kadar blog hazırlamak, düzenli olarak yazı yazmak gibi olaylar bana çok uzaktı. Bir gün Mehmet Demirkol'u okurken Aceto Balsamico diye bir blogdan bahsettiğini duydum. Neymiş acaba diye girip okudum. Ve ilk girdiğimde yaklaşık 1,5 saat çıkamadım. O kadar keyifliydi ki okumak müthiş bir heves yarattı bende. Kendim teknoloji özürlü bir insan olduğum için hemen ev arkadaşıma sordum biz de yapabilir miyiz böyle birşey diye. Meğer zor bir olay değilmiş. Ben de kendi bloguma başladım. Aceto üstadın asıl ismi Bülent diye okudum birkaç yerde. Şahsen tanımıyorum kendisini. Ama Bülent Abi attığım maillere her zaman anında cevap veren, blog konusunda beni cesaretlendiren sözleriyle bu işi buraya kadar getirmemi sağladı. Blogunda benim blogumun da linkini vererek hatırı sayılır bir okuyucu kitlem olmasını sağladı. Birkaç gündür yazmıyordu. Ben o kilit olayını bir süreliğine ara verdiği için bloga koyduğunu düşündüm. Hatta ev arkadaşımla acaba Euro 2008'e mi gitti diye düşündük. Ve bugün son yazısını yazdığını gördüm. Gelen küfürlerden yorulmuş. Küçük oğluna küfredecek kadar basitleşen insanlardan bahsetmiş. Türkiye'nin en çok okunan, futbolun gazete ve televizyonlardaki basit yorumculardan ibaret olmadığını gösteren blog kapanıyor şimdi. Blog işiyle uğraşan insanların yarıdan fazlasına ilham veren Aceto Balsamico sona erdi arkadaşlar. Hem de bırakın yazmayı, o blogu okumayı bile nasıl becerdiklerini merak ettiğim birkaç gerizekalı yüzünden. Üstada şimdiye kadar yaptığı herşey için sonsuz teşekkürler. Ama son birşey söylemek istiyorum. Bana attığı bir mailde üstad " yazı yazmakta istikrar önemlidir, genelde bir zaman sonra sıkılır bırakır insan, gelen yorumlardan, mesela küfürlerden... " demişti. Ben asla sıkılmadan 4 aydır yazıyorum. N'olur sen de biraz daha düşün bu kararını üstad...
2006'da Dünya Şampiyonu oldu İtalya. Önce Lippi görevi bıraktı, sonra da Nesta ve Totti milli takım kariyerlerine son verdi. Totti'nin yokluğunu 4-4-2'ye geçerek kapatmaya çalışan Donadoni Nesta olayını zaten dert etmiyordu. Ne de olsa 2006'da da Nesta'nın sakatlığı yüzünden Cannavaro - Materazzi ikilisi görev yapmış ve kupa gelmişti. Ama dün antrenmanda Chiellini'yle çarpışan Cannavaro kadrodan çıkarıldı. Yerine Gamberini dahil edildi kadroya. Savunmanın ortasında da Materazzi - Barzagli ikilisini izleyeceğiz muhtemelen. Kötü değil elbet Barzagli. Sadece 22 kez milli oldu ama 2006 kadrosunun içinde yeterince tecrübe elde etti. Ama Materazzi'yle ikisinin yan yana oynadıkları maç sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu kadar kısa sürede uyum sorununu nasıl aşarlar bilemem. Cannavaro takımın kaptanı, 2006'nın hem kupada hem dünyada en iyisiydi. Onun ruhuyla oynadığı oyunu Barzagli ne kadar başarır acaba...
Haberi ilk gördüğümde inanasım gelmedi. Manchester City Nakata'yı futbola geri döndürecekmiş. Haberi yazan Japon gazeteleri. Ne kadar doğrudur bilemem. Ama denilen o ki, City içinden adını vermek istemeyen bir yönetici söylemiş, City Nakata'ya teklifi iletmiş bile.
Flamini için daha önce "Wenger'in laneti üzerine çöktü. En iyi sezonunu geçirmesine rağmen Fransa kadrosundan çıkarıldı." demiştik. Anlaşılan o ki lanet ters tepti, gitti Vieria'yı vurdu. Vieira'nın sakatlığı hala belirsizliğini koruduğu için Flamini yeniden milli takım kadrosuna çağırıldı.
Mourinho sonunda Inter'e imzayı attı ve futbolla ilgilenen tüm haber siteleri ve blogları rahatlattı. Mourinho'yla ilgili spekülatif haber yapmaktan sıkılmıştı artık herkes. Eylül'den beri şuraya gider mi, buraya haber yollamış tarzı haberler görmekten gına gelmişti artık herkese. Madrid Schuster'le, Milan Ancelotti'yle, Liverpool da Benitez'le devam kararı alınca; Barcelona da Guardiola'yı takımın başına getirince Inter'den başka gidebileceği kulüpte kalmamıştı zaten Portekizli'nin...
2 - Roberto Carlos ve Lincoln transferleri : İkisinin de gelişi olay oldu, haftalarca konuşuldu. Carlos'un kariyerine söyleyecek zaten birşey yoktu. Sadece aldığı yıllık ücrete takanlar oldu. Lincoln hemen Alex'le kıyaslandı. Mevki olarak Galatasaray'ın senelerdir aradığı adamdı ama onun da aldığı ücret hala bilinmiyor. Lincoln'e göre reddedilemez bir teklifti. Galatasaray yönetimine göreyse fazla birşey değildi...
5 - Cumhur'un ilginç tepkisi : Kesinlikle senenin en hoş olayıydı. Hakemin oyna kararına Cumhur oynayarak karşılık verdi. Rize belki ligden düştü ama Cumhur, bu hoş tepkisiyle senelerce jeneriklerde kalmaya devam edecek...
Jüri özel ödülü : Kayserispor, Servet Çetin, Mehmet Topal, Emre Güngör, Gökhan Gönül, Giray Kaçar, Gençlerbirliği Oftaşspor
"Eğer gruptan çıkmak istiyorsak, bu sadece iyi savunma yapmakla olmaz. En iyi 3 oyuncum %100 performans göstermeli, tabi takımın geri kalanı da. Bazı şeylerin olması için üç büyücümüz Modric, Kranjcar ve Petric'e ihtiyacımız var." Slaven Bilic Moldova'yı 1-0 yenebilen ve Macaristan'la 1-1 berabere kalan takımında gollerin Niko Kovac'dan gelmesinden rahatsız olmuş sanki...
Espn turnuvaya katılacak 16 takımın diziliş ve 11'leri hakkında tahminlerde bulunmuş. Türkiye hakkında yazılanlar ilgimi çekti biraz. Bizi pek sallamadıklarından mı yoksa Terim'in bir türlü oturmayan sisteminden mi bilmiyorum ama kadromuzu bilmedikleri ortada. İlk 11'e Gökhan Gönül ve Yıldıray'ı koymuşlar. Terim'in kariyerinde ilk kez 4-5-1'i denediğini vurgulamışlar. Arda'nın mükemmel bir driplingçi olduğundan bahsetmişler. Servet ve Gökhan Zan'ın ise savaşçı ama hantal olduğunu söylüyorlar. En çok hoşuma giden ifade de şu oldu. "Eğer Fatih Terim korkarsa - ki bu çok sık yaşanmaz - orta sahada Aurelio'nun yanında bu yıl Türkiye Ligi'nin yeni keşfi olan Mehmet Topal'ı oynatabilir." İncelemenin tamamını okumak isteyenler buradan ulaşabilirler. Kadromuzu bu şekilde oluşturmuşlar...
Ryan Babel'in yaşadığı ani bilek sakatlığından dolayı kadrodan çıkarılmasından sonra Van Basten Boulahrouz'u çağırmış tekrar kadroya. Zorunlu değişiklik olduğu herşeyiyle belli. Hücum oyuncusu yerine çağırılan savunma oyuncusu. Daha bir hafta önce çıkardı Van Basten onu kadrodan. O da bir umut diye kapının önünden ayrılmamış ki herhalde hemen katılmış kampa...
Euro 2008'de Hollanda grup maçlarının tamamını Bern'de Stade de Suisse'de yapacak. İsviçreli yetkililer şehire gelecek olan Hollandalı taraftarların kendilerini evlerinde hissetmeleri için şehrin sokaklarına 11.000 lale dikmiş...
Gün geldi. Hayranı olduğumuz Emre sessiz sedasız Inter'in yolunu tuttu Okan abisiyle beraber. Hepimiz çok kızdık onlara. Takımlarına para kazandırmadan gittikleri için. Hatta kaçan şampiyonluğun faturasını bile çıkardık. Daha önce kaybedilen maçları sorgulamaksızın onları suçladık. Ama zaman herşeyin ilacıdır derler ya. Zamanla unuttuk kırgınlıkları ve Martins'e attığı derinlemesine bir pas gol olunca, Emre'nin asistine sevinirken bulduk kendimizi. Hangimiz gururlanmadı ki Lazio maçını attığı iki golle çevirdiğinde ve mükemmel aşırtması yılın golü seçildiğinde. Kimse açıkça belli etmese de bir yanımız hep geri dönmesini istedi Galatasaray'a. Newcastle'a gittiğinde kırgınlıkları unutup tamamen Emre'ci kimliğe bürünmüştük artık. Senede 10 maça da çıksa, sadece kornerden 1 asist de yapsa bizim için yetenekleri tartışılmazdı. Gün geldi, medyadaki abilerine kötü hareketler yaptı Macaristan maçında. Herkes ayıplarken onu manevi babası Terim sahiplendi. İmparator sahiplenirse biz de sahipleniriz dedik, yine kızmadık. Her transfer döneminde adı Fenerbahçe'yle anılıyordu ama o Galatasaray'dan başka takımda forma giymem diyordu. Adnan Polat'ı manevi babası ilan etmişti. Biz de gülüp geçiyorduk Fenerbahçe haberlerine. Ama gördük ki bizim çocuksu mutluluğuyla görmeye alıştığımız Emre çocukluğu çoktan üstünden atmış, paranın her kapıyı açabildiğini farketmişti. 3,5 milyon euroluk Fenerbahçe teklifini kabul ederek tüm Gs taraftarları için affedilemez olanı yaptı. Daha önceki tüm hatalar tamam ama bu...
Kızgınlığımız Galatasaray'da oynamamasına değil. Çünkü onun oynadığı mevkide ona ihtiyacımız yok zaten. Ama gidilebilecek o kadar takım arasından en çok parayı verdiği için Fenerbahçe'ye transfer olmak? Kızgınlığımız buna işte. Bundan 7-8 sene sonra Arda Turan'ı Fenerbahçe formasıyla görmekten ne farkı var ki bu transferin...