
İlhan Cavcav yeni teknik direktörümüz diye onu ilk basına tanıttığında çoğumuz bilgi sahibi değildik onun hakkında. "Ersun Yanal'ın çırağı" diye tanıttı Mesut Hoca'yı sevgili basınımız. 2 sezon önce çırak olarak lig başladıktan sonra geldiği Gençlerbirliği'ni diplerden almış ve iki sezon üst üste ligi 6. bitirmelerini sağlamıştı. Bütün bunların yanında en önemlisi Bakkal'ın, kazansa da kaybetse de oynattığı seyir zevki yüksek,hücumu düşünen, pozitif futboldu. Geçen sezon son haftadan önce Bakkal istifasını açıklamış, kimse bu karara bir anlam verememişti. Ama başkanı İlhan Cavcav olan bir kulüpte çalışan bir teknik direktörün istifası aslında gayet normal karşılanmalıydı. Kulübü başarıyla çalıştıran hocaların hedefi olmayan başkanları yüzünden görevi bırakmaları ilk değildi Gençlerbirliği için. Mesut hoca seneye Antep'te başlarken, Gençlerbirliği ise önce Ersun Yanal'la anlaşmış ama çıkan anlaşmazlık sonunda sezona Fuat Çapa'yla başlamıştı. Beş hafta sonunda Çapa'yı gönderen Cavcav Reinhard Stumpf'u takımın başına geçirmiş sonra onu da beğenmeyip Bülent Korkmaz'ı getirmişti takımın başına. Etik olmayan bir şekilde, kısa sürede Korkmaz'a da kapıyı gösteren başkan, kulüp rekorunu da kırmış oluyordu. Bu arada Mesut Hoca'yla Gaziantepspor'un kimyası uymamış ve yollar ayrılmıştı. Değişmeyen tek şey ise Bakkal'ın pozitif futbol anlayışıydı. 30 Ocak günü Gençlerbirliği yeniden Mesut Bakkal'la anlaştı. Bu anlaşma sırasında düşme potasındaki takım şu anda maç fazlasıyla 9. sırada. Göreve geldiğinden beri sadece üç maça çıkan Bakkal 9 puan toplayarak takımı düşme potasından kurtardı. Hem de bu maçları yine düşme potasındaki rakipleri Ankaragücü(1-0) , Manisaspor(1-2) ve Konyaspor(6-1)'a karşı kazandı. Ne diyelim? Umarız bu sefer Cavcav birazcık olsun hocasını dinler ve biz de Gençlerbirliği maçlarını eskisi gibi keyifle izleriz. Çünkü birinin Cavcav'a kulübün paralarını mezara götüremeyeceğini anlatması lazım.














2001’de ikinci ligde yer alırken 7sene sonrasında 2 UEFA , bir de Süper kupa kazanan, adeta bir peri masalını andıran takım Sevilla. Yıldız oyuncular transfer ederek değil, kendi yeteneklerini yetiştiren veya Brezilya’dan bulan, takım oyunu ve pozitif futbollarıyla dünyanın dört bir yanında sempatizanlar kazanan rojiblancos dün geceki futboluyla beni hayal kırıklığına uğrattı.Başarının defansif oyunla eşdeğer tutulduğu günümüz çağdaş! futbolunda son 3yıldır seyir zevki yüksek Sevilla maçlarıyla futbolun aslında sadece futbol olabileceği konusunda umutlanmıştık. Ama dün gece gördük ki artık Sevilla’da günümüz düzeninin bir parçası olmuş. İkili mücadelelerde yerden bir türlü kalkamayan,her pozisyonda hakemi etki altına almak için dakikalarca konuşan yani futbolu oynatmamaya çalışan bir takım vardı sahada. O yüzdendir ki son yılların en sıkıcı 5gol atılan maçı oynandı dün gece Saraçoğlu’nda. Elbette dileğimiz Sevilla’nın Fenerbahçe’yi elemesi değil ama 4Mart’tan sonra bir daha böyle bir Sevilla izlememek istiyoruz. Nou camp’ta, Barnebau’da bile hücum futbolundan ödün vermeyen Sevilla’nın Ramon Sanchez Pizjuan’da temsilcimizle oynayacağı maçtan sonra tekrar eskisi gibi olacağını umut ediyorum. Yoksa bir daha FM oynarken Daniel Alves ya da Jesus Navas’ı transfer etmek için diğer takımlarla rekabete gireceğimi sanmıyorum…

