2 Mayıs 2008 Cuma

Yakışırsın Premier Lig'e

"Premier Lig'de oynamayı çok isterim. Bu hep hayalini kurduğum ve hiçbir zaman gizlemediğim bir olay. Premier Lig'de oynayabilecek kapasitede bir oyuncu olduğumu düşünüyorum..."

Pavel Pogrebnyak

Aslında blogda futbolcu biyografilerini sık sık yayınlamıyoruz. Bu biyografinin geç olduğunu düşünenler de olabilir. Ama attığı 11 golle Zenit'in Uefa'da finale çıkmasında en önemli isim olan Pogrebnyak'ı herkesin merak ettiğini düşündük. Pogrebnyak futbola henüz 6 yaşındayken Spartak Moskova futbol okulunda başladı. 18 yaşında ilk profesyonel kontratını yine aynı kulüple imzalayan oyuncu 2003'e kadar sadece 23 maçta şans bulabildi ve 8 gole imza attı. Daha sonra sırasıyla Baltika Kaliningrad, Khimki ve Shinnik Yaroslavl'a kiralanmasına rağmen bir türlü beklenen patlamayı yapamadı. 2006'da geldiği Tom Tomsk'da 26 maçta attığı 13 golle hem Rus Milli Takımı'nın hem de Zenit'in ilgisini çekti. 2007'de üç yıllık kontrat imzaladığı Zenit'le şimdiye kadar 30 maça çıktı ve 12 gol attı. Asıl patlamayı Uefa'da yapan Pogrebnyak 10 golü bulunan Luca Toni'nin de Bayern'le beraber kupadan elenmesiyle şu anda gol krallığını garantilemiş durumda. Önceki postta değinmiştik Zenit'in finalde onu çok arayacağına çünkü Pogrebnyak finalde sarı kart cezalısı. Uefa'da attığı 11 golden sonra bu sezon büyük liglerden birine transfer olabilir Pogrebnyak. Gelecek Kasım'da 25 yaşına girecek. Avrupa'daki scoutlar için yaşlı sayılabilir ama aynı yaşta, aynı takımdan Kerzhakov'un Sevilla'ya transfer olduğunu düşünürsek...

Ben olsam gitmezdim

Gareth Barry'i tanımayan yoktur. Aston Villa'nın simge haline gelen futbolcularından birisi oldu artık. Genelde orta sahanın solunda görev yapıyor. Ortada ve savunmanın solunda da oynayabiliyor. Rafa Benitez onun için £10 milyonluk bir teklif yapacak iddiası var. Barry'nin yerinde olsam gitmem. Tamam Aston Villa bir türlü büyük hedefler koyabilen bir takım değil, kariyer için ayrılmak en iyisi ama Liverpool? Benitez'in kendisi kalacak mı takımda o bile belli değilken o karmaşanın içine gitmezdim. Hem Barry'nin oynayacağı yerde Babel var. Bence Barry kalmalı ve kulübünün efsanelerinden birisi olarak futbolu Villa Park'da bırakmalı. Tabi diğer büyük takımlardan teklif gelmedikçe...

Korkunç Ivan'ın takımı

Acımasızlığı ve katliamlarıyla nam salan, Rusya'nın ilk çarıydı Ivan Grozny yani Korkunç Ivan. Hatta onun acımasızlığını en güzel özetleyen olay bir mimarla arasında geçiyor. Kilise inşa ettirdiği mimara aynı kiliseyi tekrar yapıp yapamayacağını soruyor. Yapabilirim yanıtını alınca da o güzellikteki bir kiliseye bir başkası da sahip olmasın diye mimarın gözlerini oyduruyor. Maksadımız Grozny'i övmek değil elbet. Ama Bayern karşısında izlediğimiz Zenit Korkunç Ivan'ın acımasızlığıyla ezdi geçti rakibini. Sene başında Uefa'nın kafadan favorisi olan Bayern, oynadığı futbolla acaba sorularını sıkça aklımıza getirdi sezon boyunca. Getafe'yi elerken en büyük uyarısını alan Hitzfeld ve takımı Zenit'ten yediği bu tarihi tokadı unutamayacak kolay kolay. Açıkçası bu maçta Arshavin ve Ricksen'in cezası ve Luca Toni'nin de geri dönmesinden dolayı benim favorim yine Bayern'di. Bu sonucu asla beklemiyordum. Advocaat'ın Psv ve Rangers'da kazandığı şampiyonlukları ölçü olarak görmüyordum çünkü ligin dominant takımlarıyla elde edilen başarılardı. Hollanda Milli Takımı'nı bir yere ulaştıramadığı da ortadaydı. Ama Zenit performansına şapka çıkarmak lazım Advocaat'ın. Önce tarihlerindeki ilk lig şampiyonluğu, şimdi de Avrupa'daki ilk final. Gerçi Tymoschuk için bile gözünü kırpmadan 20 milyon Euro verebilecek bir başkanla çalışmanın avantajlarını da kullanmadı değil ama yine de büyük başarı. Zenit takımı oynadığı futbolla şimdiden sempatisini kazandı herkesin. Kupanın da mutlak favorisidir bence. Bugün alınan galibiyette de iki gol atarak Uefa'da toplam 11 gole ulaşan Pogrebnyak'ı aramazlarsa tabi finalde...

Viola the End!

Ibrox'daki maçta galibiyeti kaçıran Fiorentina'nın Artemio Franchi'de işi bitireceğini söylemiştim. Uefa'nın her turunda da Rangers'ın şansla önceki turları geçtiğini ve yolun sonuna geldiğini yazıp durdum. Ama Rangers şimdi benim final adayım Fiorentina'yı mağlup ederek finalde. Walter Smith'i İskoç milli takımını yarı yolda bırakıp Rangers'la anlaştığı için sevmediğimi de söylemiştim. Ama Smith, Le Guen'in enkaz takımını bir yıl içinde ligin zirvesine oturttu ve Uefa'da final oynattı. En son 72'de Kupa Galipleri Kupası'nı kazanarak şampiyon olan Rangers'ın 36 yıl sonra ilk Avrupa finali Smith'le geldi. Bana da bükemediğim eli öpüp tebrik etmek düşer. Ama kupayı da Zenit alır diyerek son tahminimi yapıyorum Rangers'la ilgili...

1 Mayıs 2008 Perşembe

Anket Sonuçları

Yaptığımız anket sonuçlandı. "Aynı kandan bu adamlar. Kesin bu da süper futbolcudur." gazıyla yapılan en kötü transferi sormuştuk. Benim oyum Sabin İlie'ye gitmişti ama Gökhan Şükür açık ara birinci oldu.

Arçil Arveladze %5 - 7 oy
Federico Higuain %16 - 21 oy
Sabin İlie %20 - 26 oy
Gökhan Şükür %56 - 71 oy

Doğru söze ne gerek...

"Kaleci dediğin skor için oynamalı ve pozisyonunu düzgün almalı ama aynı zamanda izlemeye gelenleri de eğlendirmeli. Maalesef günümüz kalecileri eğlenceden çok uzaklar..." Rene Higuita

Yok mu İngilizlere bir 'DUR' diyen?

Frank Rijkaard Şampiyonlar Ligindeki İngiliz egemenliğini eleştirmiş. '' Bence İngiliz takımlarının seviyesi çok yüksek. Eğer Arsenal ve Liverpool çeyrek finalde eşleşmeseler yarı finalde 4 İngiliz takımı görecektik. İngiliz takımları çok disiplinliler.'' Bu konuşma böyle sürüyor. Rijkaard İngilizleri mi övüyor, kendini mi eleştiriyor bilinmez ama asıl gerçek şu ki FA Cup finali gibi bir Şampiyonlar Ligi finali kimsenin hayali değil. Rijkaard haklı Ş.Liginde son dörtte üç İngiliz olmasının sebebi bir önceki turda Arsenal ve Liverpool’un birbirleriyle oynamaları. Ş.Ligi zaten 3 büyük ligden 8-10 takımın hegemonyasında iken bu rakamın tek ligden 4 takıma düşme ihtimali korkutucu. Reddedemiyeceğimiz gerçek, Premier Lig aldı başını gidiyor. Yayın hakları sadece Asya'da milyar dolarlar ediyor. Para geldikçe kalitesi artıyor, daha iyi oyuncular, daha iyi hocalar geliyor. Oyunculara ödenen ücret rekorları sürekli kırılıyor. Coca-Cola Championship'in yayın hakları Türkcell Süper Lig'den daha pahalıya satılıyor. Bu ekonomik yapılanmayla mücadele edebilecek iki İspanyol, üç İtalyan takımı bugünden beyaz bayrağı çekmiş sanki. Önümüzdeki yıl Ş.Ligi finalinde en az bir İngiliz takımını göreceğimizi bugünden iddia edebiliriz. Premier Lig’in yıldızının parlaması tabi ki bir süreç ama kısa sürmeyecek gibi. Korkum bu süreç boyunca Ş.Ligi keyfimizden olmak.

Moskova'da bir Mayıs akşamı...

Şampiyonlar Ligi tarihinde ilk kez iki İngiliz takımı finalde karşılaşacak. Liglerinde, son 3 yılda onlardan başka şampiyon çıkmadı. Bu yıl da 81'er puanla son iki haftaya giriyorlar. Biri Kupa 1'de çıktığı iki finali de kazandı, diğerininse ilk finali. Birinin sahibi Rus, diğerininki Amerikan. Her anlamıyla müthiş bir final olacak Moskova'da...

Ballack Anelka'ya ne yapıyor?

Gün senin günün Grant!

Evet aylardır konuşulan ironik teori gerçekleşti ve Mourinho'nun üç sezonda finale taşıyamadığı Chelsea Grant'le tarihinin ilk Şampiyonlar Ligi finaline çıktı. Hem de Mourinho'yu yarı finalde iki kez eleyen Liverpool'u eleyerek. İlk maçta Riise'nin yaptığı hatanın Liverpool'a pahalıya mal olacağı bilinen bir gerçekti. Her zamanki Benitez sistemiyle önce rakibi kontrol etmeyi amaçlayan Liverpool Drogba'nın golünden sonra Chelsea kalesine gitmeyi akıl etti. Benayoun'un bireysel çabalarıyla Torres'e attırdığı golden sonra dün girdiğim istatistik geldi gözümün önüne. Torres'in attığı maçlarda yenilmeyen Liverpool. Tabi İlker Yasin'in maçtan önce Benayoun mutlaka oynamalı dediğini de asistten sonra öğrenebildik. İlker Yasin'e göre Benayoun ince olduğu için savunma arasına sızabiliyormuş! Uzatmalarda Chelsea'nin sayılmayan golü de penaltı kararı da doğruydu. Bir dakika önce yediği gol iptal edilmesine rağmen Liverpool savunması nasıl böyle bir hata yapar anlayamadım. Kilit isimler Drogba ve Gerrard oldu. Biri oynayınca takımı da oynadı. Diğeri kilitlenince takımı da top yapamadı. Babel'in golü müthiş tempoda oynanan maçı aynı güzellikte bitirdi. Chelski anavatanında final maçına çıkacak şimdi. Kimse favori göstermese de bence kupayı da alacaklar...

30 Nisan 2008 Çarşamba

Asıl seri buymuş...

Bu sezon Torres'in gol attığı 21 maçta da Liverpool'un hiç yenilmediğini daha önceki postlardan birinde söylemiştik. Ama Torres'in bu etkileyici istatistiği bile Ian Rush'ın yanına yaklaşamaz. 87'de Rush'ın golüne rağmen Lig Kupası finalinde Arsenal'e 2-1 mağlup olan Liverpool tam 145 maç sonra ilk defa yenilmiş onun gol attığı bir maçta. İstatistik diye buna derim ben.

Bizde de Hakan Şükür'ün vardı böyle bir istatistiği. Bilmem kaç maç Şükür'ün gol attığı hiçbir maçta yenilmeyen Milli Takım, İsveç'e Sami Yen'de 2-1 yenilince seri sona ermişti...

Futbol Camiasından 1 Mayıs mesajları

Futbolcular Sendikası Başkanı Hakan Şükün dün yaptığı açıklamada, "1Mayıs Bayramı'nı bize yakışan sorumlulukta kutlayacağız. Sporun temelindeki dayanışma ve kardeşlik ruhu bütün dünya sahalarında bir kez daha yaşanacak ve bütün insanlığa yayılacak" dedi. Bilindiği gibi Şükün, Futbolcular Sendikası Başkanlığı'na geldiğinden bu yana bütün profesyonel futbolcular için geçerli olacak sigorta ve iş güvencesi sisteminin uygulanmasını sağlamış, ulusal takımda oynayan futbolculara, primden önce sakatlık teminatı verilmesine öncülük etmişti.

Teknik Adamlar Sendikası Başkanı Bülent Uygur, "1 Mayıs Bayramı dolayısıyla hatırlatmak isterim ki ülkemizde teknik adamlar hâlâ kolayca işten atılmakta, emeklerine ve onurlarına yakışmayan davranışlara uğramaktadır. Bu arkadaşlarımız mesleklerine yakışır çalışma hak ve koşullarına kavuşmadan futbolumuzda gelişmeden söz edilemez" dedi ve ekledi: "Biz sadaka, ihsan beklemiyoruz. Hak ve özgürlüklerimizi kullanmak istiyoruz. İş güvencesi sağlanana kadar gerekirse maçlara çıkmayız."
"Ne alâka" değil mi? Vallahi olağan bir ülkede olağan bir durumda pek olağan kaçacak ve hattâ tutucu sayılabilecek bu haberler bizde ancak 'uydurma' fanteziler olarak kalıyor.
Bu uydurma fantazilerle yüzümüzü bir an olsa da gülümseten İbrahim Altınsay'a teşekkürler.

Yılın olayı Mavi Şimşeklerden



Pazar günkü Galatasaray Fenerbahçe derbisi yılın olayı falan değil. Her yıl bir sürü maç yapılıyor böyle. Yılın ya da yılların olayı Adana'dan. En sadık ve en has taraftara sahip kulüplerimizden Adana Demirspor seyircisiz maç cezasına çarptırılıyor. Bizim 'terbiye' sisteminin özü 'vurun abalıya' ilkesine dayanıyor ya, ilk olayda saha dışına at maçlara gelen taraftarı!
Ne var ki pazar günkü cezalı maçta stat dışında 5 bin taraftar toplanıyor, takımını 90 dakika destekliyor. Maç bitince de bütün Adana Demirli futbolcular tribünleri aşıp dışarıdaki taraftarı selamlıyor... Futbolun atardamarı bu. Kimse kesemiyor.

R.T.E'nin kadim dostu S.Berlusconi

İtalya Başbakanı ve A.C. Milan sahibi Berlusconi büyük kulüplerle taşra takımlarının aynı ligde oynamamaları gerektiğini söylemiş. Bu açıklamaya tepki UEFA patronu Michel Platini'den. '' Bir başbakandan sınıfsal düzenleme fikri duymak beni şaşırttı. Küçük bir grup takımın değil herkesin başbakanı olmalıydı! UEFA'nın kararları bu tip durumlarda kesindir. Ekonomik güç ya da taraftar sayısı değil spor değerleri futbolda söz sahibidir.'' Futbolun bir spor olduğunu hatırlatan bir açıklama duymayalı çok olmuştu. Bu tip söylemleri sıklaştırıp unutulmamasını sağlamak UEFA'nın ilk görevi olmalı. Yakın zamanda haremi ortaya çıkan, solcuların kadınlar çirkindir diyen Berlusconi'nin bu çıkışı da kimseyi şaşırtmadı sanırım. Hatta O'nun standartlarında hafif kaldı bile denebilir. İtalya'da tekrar seçilmş olması ülkemizde herhalde en çok yakın dostu R.Tayyip Erdoğan'ı sevindirmiştir...

Lazio'nun hedefi Zico

Tuttosport'un haberine göre İtalya'nın Lazio kulübü bu sene Fenerbahçe ile şampiyonlar liginde başarı yakalayan Zico'yu hocaları Delio Rossi'nin yerine düşünüyor. Turkcell Super Lig şampiyonluğundan başka başarı kriteri olmayan ülkemizde Zico bu hafta başarısız ilan edildi bile. Fenerbahçe yıllardır aradığı istikrarı ve Avrupa'da başarıyı yakalamışken Zico'yu bırakması büyük hata olur. Tabi Zico alıp başını İtalya'ya gitmezse...

Torres atarsa final Liverpool'un

Bunu söyleyen ben değilim istatistikler. Elbette ki futbolda istatistikler ölçü değildir ama bu sezon Torres'in gol attığı 21 maçta Liverpool 17 galibiyet, 4 beraberlik almış. Bence yeterince etkileyici...

Muhtemel

Nereye kadar?

Şimdiye kadar Star'da maçları anlatan Ertem Şener - Sabri Ugan ikilisini mumla arar olduk bu sene. Kanal Doğan grubuna geçtiğinden beri Emre Tilev - Gökhan Telkenar ikilisi daha fazla maç anlatmaya başladı. Yetmiyor gibi her maçın yorumcusu da İlker Yasin! Geçmişine saygımız var, çoğunun hocası da olabilir ama Avrupa futbolu olmuyor işte İlker Yasin üstad...

Emre Tilev dün gece kaç kere 'Hayaller Tiyatrosu' dedi ben sayamadım. Sayabilen varsa yorumlara yazsın lütfen. Ertem Şener'in Ronaldinho çılgınlığı türünün son örneğidir diye düşünürken, dün geceki ikilinin Cristiano Ronaldo hayranlığı tüketti bizi. Hele İlker Yasin'in 'Boğa gibi güçlü, şimşek gibi hızlı' tarzı bir benzetmesi vardı ki... Muhtemelen maçtan önce spor servisinden birine müdürlüğünün avantajını kullanarak maçta konuşabileceği birşeyler yazdırıyor, bunları da kendi düşünceleri gibi bizlere okuyor. Ferguson Beckham'la Cantona'yı en çok para edebilecekleri dönemde çıkarmış elinden. Beckham'ı anladık tamam da Cantona'nın futbolu Old Trafford'da bıraktığından da mı bihabersin? Bahsettiğimiz adam Fortune olsa, hadi onu da geçtim Forlan bile olsa anlarım ama Cantona bu. Dünya futbol tarihinde yeri olan bir adam. Bir de Henry'i Arsenal yerine Ajax'da oynattı 8 yıl boyunca. Bu spor servisindeki eleman beklediği terfiyi alamadı kesin senelerdir, o yüzden kasıtlı olarak böyle yazıp veriyor...

Barca'ya yazık oldu sanki...

Manchester'ın kazanacağını tahmin ediyordum ama silik bir Barca karşısında rahat sonuca giderler diye düşünmüştüm. Scholes'un golüne kadar herşey çok iyi gidiyordu Barcelona için. Savunmadan çıkarken yaptıkları basit pas hatasını Scholes gibi uzaktan şut konusunda ustalaşmış bir isim affetmedi doğal olarak. Yaptığı vuruş bana 2005'de Gerrard'ın Olympiakos'a son dakikada attığı, turu ve sonrasında şampiyonluğu getiren golü anımsattı. Scholes'un topa vuruş şekli ve topun aldığı falso arasında fark yok gibi. Gol sonrasında bir süre Manchester saldırıyor gibi gözükse de maç sonuna kadar Nani'nin direği sıyıran kafası dışında başka pozisyon bulamadılar. Messi'nin çabalarını gole çevirecek bir başka isim olmadığından kaybetti Barcelona. Maçın neredeyse tamamında üstün olmalarına rağmen, son dakikalarda Henry, Bojan, Gudjohnsen ve Messi'yle forveti dörtlemesine rağmen gol bulamadı Rijkaard. Bir haftada 3 önemli maça çıkan Manchester bu savunma futbolunu daha ne kadar sürdürecek merak etmeye başladım. Ronaldo mu Messi mi tartışmalarında turu geçen tarafta olduğu için Ronaldo'yu seçmek büyük haksızlık olur. Barcelona'da tek kaybetmeyendi Messi dün gece. Mükemmel bir oyun oynadı ve kazanamamalarına rağmen maçın adamıydı bana göre. Varsın Uefa Scholes'u seçsin...

29 Nisan 2008 Salı

Uruguay 1930

Final maçında kullanılan top

Uruguay kaptanı Jose Nasazzi ve Arjantin kaptanı Manuel Ferreira final maçından önce seremonideler. Belçikalı hakemin kıyafetine özellikle dikkat. Kravatlı kibar hakemler var o zamanlarda. Maçı 4-2 kazanan Uruguay ilk Dünya Kupası'nın sahibi oluyor.

Daha ne yapsın Donadoni?

Del Piero Eylül ayındaki Fransa maçından bu yana milli takıma çağırılmıyor. İki ay öncesinde sorsalar birçok kişi de çağırılmasın derdi. Ama Del Piero son iki aydır o kadar muhteşem maçlar çıkarıyor ki, şimdi Donadoni'nin üzerinde büyük bir medya baskısı var. Donadoni "çağırabilirim" diye üstü kapalı konuşuyor. Adam Serie A gibi bir ligde 18 gol attı bu sezon. Ki daha atabilir de. Toni'den sonra en çok çağırılmayı hak eden ikinci hücum oyuncusu. Donadoni'ye biraz daha mantıklı olmasını tavsiye ediyoruz...

Bir daha böyle zengin kulüp bulamazsın!

Sezona mükemmel başlayan Manchester City, Şampiyonlar Ligi'ne gider mi diye beklerken Uefa'yı bile zora sokmuş durumda. Son 12 maçta sadece 2 galibiyet alan, cumartesi günü Fulham'a, kendi evinde, hem de 2-0 öndeyken 3-2 yenilen takımda doğal olarak başkan Shinawatra oynanan oyundan memnuniyetsizliğini dile getirdi. Sevgili Eriksson bozulmuş bu duruma. Menajeri "ayrılmayacayak" dedi. Ama yardımcısı ve sağ kolu "Umarım sezon sonu ikimizde ayrılırız" dedi. Hala Lazio'daki başarının ekmeğini yemeye çalışan, İngiltere'yle ise üst üste 3 büyük turnuvada da çeyrek finalden ötesini göremeyen Eriksson City'i bırakırsa uzun bir süre işsiz kalır ya da düşük bütçeli takımlarda çalışmayı kabul eder. Bojinov, Elano, Corluka, Garrido, Geovanni, Bianchi, Fernandes, Petrov, Caicedo, Benjani. İstenilen tüm oyuncuları transfer eden Shinawatra sadece serzenişte bulundu. Gurur yapmaya gerek yok Eriksson. £36 milyonluk transfer harcaması sonucunda Avrupa'ya gidemiyorsan, ligden düşmek üzere olan bir takıma kendi evinde maç veriyorsan çuvaldızı biraz da kendine batırman lazım. Tabi öncesinde Shinawatra seni kovmazsa...

Bilmekte fayda var...

Barcelona ve Manchester bugün 0-0'ın rövanşına çıkacak Old Trafford'da. Sene başında yaptıkları transferlerle bu kupanın en büyük favorileriydiler. Ronaldinho'nun formsuzluğu Messi'nin sakatlığı derken Barca favoriliğini yitirirken, Ronaldo önderliğindeki Manyoo tek favori haline geldi adeta. Sürekli kıyaslanan Messi ve Ronaldo ilk maçta yokları oynadı. Bugün ikisi de takımlarının en büyük kozları. İki takım da daha önce ikişer kez kupayı aldı. Şampiyonlar Ligi'ni 99'da Manchester 2006'da Barcelona kazandı. Bunun dışında 68'de United Best'li kadrosuyla finalde Benfica'yı 4-1 mağlup ederek kupanın sahibi olurken, Barca 92'de Koeman'ın Sampdoria'ya yukarıda görülen frikiğiyle attığı golle şampiyon oldu. United oynadığı iki finali de kazandı. Barca ise 5 kez çıktığı final maçlarında 61'de Benfica'ya, 86'da Steaua'ya ve 94'de Milan'a kaybetti.

Muhtemel

(11'ler Marca'dan. Marquez'in cezalı olduğunu atlamışlar. Puyol oynayacak bu maç. Manchester'da Vidic ve Rooney son antremanlara katılmadılar.)

28 Nisan 2008 Pazartesi

Big Four'u deplasmanda 3'leyenler...

Premier Lig kurulduğundan beri sadece 3 futbolcu ligin dört büyüğüne karşı deplasmanda hat-trick yapabilmiş. İlk olarak 93-94 sezonunda Highbury'de Coventry'den Micky Quinn 3 gol yollamış Arsenal filelerine. Bir sene sonrasında ise yine Coventry'den Peter Ndlovu Anfield'da Liverpool'a 3 tane sallamış. 99-00 sezonunda ise Kanu Arsenal formasıyla Stamford Bridge'de Chelsea'ye yollamış 3 tane. Old Trafford'da Manchester United'a 3 gol atan yok henüz. Zaten Blackburn'lü David Bentley dışında Manchester'a bir maçta 3 gol atan oyuncu yok. O da Ewood Park'da 4-3 kazandıkları maçta atmış bu golleri. (Tabi bu istatistik Premier Lig için geçerli. Ronaldo'nun Old Trafford'daki hat-trickini unutmak ne mümkün...)

Maradona da kaçırmış ne var yani?

Manchester Barca'ya elenirse ilk maçta Ronaldo'nun kaçırdığı penaltı uzun süre konuşulmaya devam eder. Ama Guardian'a göre öyle değil. Herkesin penaltı kaçırabileceğini düşünüyorlar ve emsal olarak da Maradona'yı gösteriyorlar...

The winner is...

Beklendiği gibi Cristiano Ronaldo İngiltere'de yılın oyuncusu ödülünü kazandı. Başka birisine vermeleri mantıksızdı zaten. Adam geçen yıla göre ikiye katladı attığı gol sayısını. Foto geçen yıldan çünkü Ronaldo Barca maçı için kampa girdiğinden ödülü almaya gelememiş. Altın ayakkabı cepte sayılır. Şampiyonlar Ligi'nde şampiyonluk gelirse oradan da en değerli oyuncu ödülü gelir. Verimli bir sezonu bitirmesine az kaldı Portekizli'nin. Genç oyuncu ödülü Fabregas'ın olmuş. Geçen yıl kaptırmıştı Ronaldo'ya. Hatırı kalmasın diye vermişlerdir muhtemelen. Bizim Ashley Young önerisi de güme gitti böylece...

Yılın 11'i;
David James (Portsmouth), Bacary Sagna (Arsenal), Rio Ferdinand (Man United), Nemanja Vidic (Man United), Gael Clichy (Arsenal), Steven Gerrard (Liverpool), Cesc Fabregas (Arsenal), Cristiano Ronaldo (Man United), Ashley Young (Aston Villa), Emmanuel Adebayor (Arsenal), Fernando Torres (Liverpool)
Daha önce ödüllerle ilgili yazdığımız iki yazı için;
http://kaledenkaleyegolyok.blogspot.com/2008/04/kazanan-belli-ikinci-kim.html

Gerçeğinden elenince...

"Milano derbisi, iki takım için de ne kadar önemli olduğunu göz önünde bulundurursak, Şampiyonlar Ligi finali gibi olacak." Massimo Moratti

Tevez'e göre kavganın sebebi

Cumartesi günü yapılan maçtan sonra Evra'nın Stamford Bridge güvenliğiyle kavga ettiğini yazmıştık. Federasyonda bu konuyla ilgili soruşturma başlatmış. Güvenlik kameralarından görüntüleri izleyip kararlarını vereceklermiş. Konuyla ilgili Tevez Guardian'a konuşmuş. "Kamera görüntülerinden olayın nasıl meydana geldiği anlaşılacaktır. Maç bittikten sonra güvenlik görevlileri Evra'ya ağır hakaretlerde bulundu. Evra da doğal olarak bunun nedenini sordu onlara. Ama o andan itibaren hepsinin tek isteği Evra'ya saldırmaktı. Biz de doğal olarak arkadaşımızı savunmak istedik. Ama bir anda bütün güvenlik görevlileri etrafımızı sardı."

Biraz masumane gözüken bir açıklama. Küfür edene "Neden böyle diyorsunuz amca?" diye küçük Emrahvari davranacak bir adam değil Evra. Ama soruşturma tamamlanana kadar inanmış gibi gözükelim biz bu açıklamaya...

27 Nisan 2008 Pazar

Hakeden kazandı...


Kim ne derse desin bu derbiyi Galatasaray hakederek kazandı. Orta sahası neredeyse hiç durmadı. Aurelio-Maldonado ikilisini Mehmet Topal-Ayhan ikilisi Barış'ın da inanılmaz katkısıyla etkisiz bıraktı. Alex bu seneki üçüncü Galatasaray maçında da çok etkisizdi. Galatasaray ilginç bir takım. Bulduğu pozisyonları gole çevirebilme yeteneği yok gibi. Volkan-Edu hatası olmasa ilerleyen dakikalarda zorlanabilirdi Galatasaray. Ayrıca 3'e 2, 2'ye 1 pozisyonlarda Galatasaray gol pozisyonlarına giremedi bir türlü. Fenerbahçe mi kötüydü yoksa Galatasaray mı çok iyiydi? Bence Galatasaray çok iyiydi. Sabri kesinlikle maçın adamıydı. Ayak basmadık yer bırakmadı lafı cuk oturur bu maç için Sabri'nin üstüne. Galatasaray taraftarı da mükemmeldi. Satenta'nın anketini doğrularcasına susmadılar hiç. Maçın en keyifli pozisyonu taç çizgisinin yanından kullanılması gereken serbest vuruşta Aykut'un topu kucaklayıp kale vuruşu yapmaya gitmesiydi. Haftaya Sivas'da sürpriz yaşanır mı? Bence çok zor. Fenerbahçe Edu'yu göndermeli mi? Bu kaçıncı be kardeşim...



(Maç yazısını çabuk yazabilmek için henüz elime iyi fotoğraflar geçmeden yayınladım...)

Bu kadar eder mi?

Günlerdir Newcastle'a gidecek diye haberi yapılan Luca Modric'i Tottenham kapmış. Asparagas değil kendi resmi sitelerinden yaptıkları açıklama bu şekilde. Fiyat konusunda birşey belirtilmemiş ama 15 milyon pound gibi bir rakam telaffuz ediliyor. Başkası verse tamam ama kendimizi taraftarı saydığımız bir kulüp olduğu için biraz şüpheci yaklaşıyorum bu rakama. Modric Hırvatistan dışına ilk defa çıkacak. Biraz risk taşıyan bir transfer gibi. Gerçi Eduardo'yla aynı takımdan geliyor. Onun bu yıl gösterdiği performans Modric için referans oluşturabilir. Dinamo Zagrep Eduardo ve Corluka'dan sonra üçüncü vurgununu Modric'le yaptı. Ama en büyük vurgunu bu futbolcu fabrikasından ala ala Schildenfeld'i alan Beşiktaş yaptı...