16 Eylül 2008 Salı
Biz bize benzeriz
Ülkemizde göreve gelen her yeni başkan büyük vaadlerle gelir, işler kötüye gidince de hemen eski yönetime taş atar. "Enkaz devraldık", "Eski yönetimin bıraktığı borçlar yüzünden oldu" açıklamalarına hemen cevap gelir eski yönetimden. Bir süre tartışıp konuyu başka yerlere çekmiş olurlar medya bazında ve herşey unutulur...
İngilizler'de de durum pek farklı değil. Taraftar baskısıyla görevi devretme kararı veren ama devredecek birini henüz bulamayan Mike Ashley "Ben geldiğimde kulüp borç batağındaydı, Shepherd'ın yaptıklarını düzelttim" gibi açıklamalar yapınca Shepherd'da yok öyle birşey demiş hemen. Heba olan milyonlarca pound ve asla gelmeyen başarı kimin umurundaki? Herkes kendini kurtarma derdinde...
City bile istemiyor
Artık şeyh takımı oldu ya City, her gün bir başka ünlü futbolcuyla anılır isimleri. Para problemi yok nasıl olsa. Ama o herkesi isteyen aç gözlü City bile Ronaldo'yla şu an için ilgilenmediklerini açıkladı. "Bir ara görüşmüştük ama şimdi istemiyoruz." demiş City. Oysaki garibim Ronaldo basının gazına gelip açıklamayı patlatmıştı Robinho'yla 5o gol atarız diye...
Futbolcuyum diyen herkese talip City Ronaldo'yu istemedi. Bilmiyorum ama bu adam lakabı gibi benim için de bir fenomen olmuştur hep. Robinho'yla olmayacak belki ama Arda veya Alex'le 50 gol atma fırsatı hala var, bonservisi de elinde...
Anlayan varsa anlatsın
Sezon başında sürekli bu sefer ilk 4 olacak dedim Tottenham için. Tabi bunu söylememde taraftarlığımın da ağır bastığı yadsınamaz ama 4 haftada 1 puan? Herhalde bunu kimse beklemiyordu Spurs'den. Maç sırasında otobüsteydim, izleme fırsatım olmadı ama isterse Tottenham'ın 5 topu direkten dönmüş olsun yine farketmez. 4 haftada 1 puanı yeni kurulan bir takıma bağlıyorum elbette ama nereye kadar böyle gidecek diye de endişeleniyorum. Bu kadar kaliteli bir takım, yeni de kurulsa Middlesbrough ve Sunderland maçlarından en azından 4 puan çıkarmalıydı. Villa'yı saymıyorum çünkü hem sezonu herkese göre daha erken açtılar hem de oturmuş bir sistem takımı. Sezon başlamadan 10 gün önce Roma'yı 5'leyen Tottenham'a ve sezon öncesi 6 maçta 13 gol atan Bent'e ne olduğunu anlayan varsa bana da anlatsın lütfen...
12 Eylül 2008 Cuma
Salı'ya görüşmek üzere..
Daha önceden bildiğiniz gibi Eylül 15'e kadar animatör olarak çalışacağımı, İtalyanlar'ın otelinden sonra Türk otellerinde daha rahat etmeyi umduğumu yazmıştım. Nitekim ilk otelim olan Plus Marverde bana bu rahatlığı sonuna kadar sağladı. Günde sadece 3 saat çalıştığımdan geri kalan zamanda Ağustos ayı boyunca bloga neredeyse hergün yazabildim. Bağlı olduğum şirketin Marverde'yle kontratı bitince idareten, 15 günlüğüne Club Armonia'da çalışmaya başladım. 13 gündür buradayım. Ramazan'ın da başlamasıyla beraber iş bittiği gibi yatmaya gidiyorum, bloga birşeyler yazacak halim olmuyor. Ama son 3 günüm. Pazartesi akşamı Bodrum'dan ayrılıyorum. Salı'dan itibaren hergün yazılar devam edecek. Bundan sonra da bir daha kesileceğini sanmıyorum. Bu arada Ekim ayında Ankara'ya döndüğümde siteyi daha profesyonel ve içerikli (Basketbol, tenis, formula 1 vs.) bir hale getirmeyi düşünüyorum. Önerileriniz, tavsiyeleriniz varsa lütfen yorumlara bırakın. Dikkate alınacaklarından emin olabilirsiniz. Üç gün sonra görüşmek üzere...
(Bu arada Armonia için fazla birşey diyemem ama Marverde'ye sakın gitmeyin. Ömrümde gördüğüm en rahat otel. Arılardan yemek yiyememek mi ararsınız yoksa temizlenmeyen yeşil renkli ve içinde küçük böcekler olan havuz mu? Hatta İtalyan müşterilere yaptığım "Bu otelin adı Marverde değil Piscinaverde olmalıydı" esprim tüm iğrençliğine rağmen çok tuttu. Gittiğiniz otelde görmek istemediğiniz ne varsa hepsi Marverde'de...)
30 Ağustos 2008 Cumartesi
Bonservis bedeli: 15 kilo et
Haberi Espn'den aldım. Romanya'da ikinci lig ekibi UT Arad Marius Cioara adlı topçusunu dördüncü lig ekibi Regal Horia'ya satmış. Bonservis bedeli de 15 kilo et. Marius Cioara da bu duruma çok içerlemiş ve akabinde futbolu bırakmış. İspanya'ya gidip tarım ya da inşaat sektöründe iş bakacakmış kendisine...
Daha önceden de bu tür transfer haberlerini çokça duymuştum. En yakın hatırladığım da Manisaspor'un ikinci ligdeyken transfer ettiği bazı futbolculara bir miktar bonservis ve 15-20 tane klima vermesiydi. Vestel sağolsun. En güzel açıklamayı da Regal Horia yönetimi yapmış. "Hem iyi bir futbolcuyu hem de birkaç haftalık yemek stoğumuzu kaybettik..."
Paul'le izlenen bir süper kupa maçı
Maçı bir grup İngiliz ve Rusla seyrettim. Monaco'daki gibi buradaki çoğunluk da Ruslardaydı. Çoğu İngilizce bilmediğinden Doncaster’da yaşayan elektrikçi Paul’le oturmayı yeğledim. Koyu bir Liverpool taraftarı olduğundan Manyoo’nun yenilmesini istiyordu. İstediği de oldu…
Hep söylüyorum. Zenit’in oynadığı futbol 2000’in Galatasaray’ına çok benziyor. Orta sahada yoğun presle kilitliyorlar rakibi. Tymoschuk da en önemli parçaları. Arshavin Tottenham’a gitmek istedi, gidemedi ve büyük ihtimalle de kalacak. Ama hem Zenit taraftarları hem de Advocaat için kral öldü yaşasın yeni kral Danny. 30 verilmez bu adama dedik, 2 gün sonra golle selam yolladı. Ligde durumu toparlamak pek umurlarında olmayacak gibi bu sezon. Asıl amaçları Real Madrid ve Juve’ye ŞL’de bir sürpriz yapmak…
United hakkında söylenecek fazla bir şey yok. Saha’nın gönderilmesi yeni forvetin habercisi gibi. Berbatov büyük ihtimalle de. United’dan da bahsediyor olsak iyi bir forvet transferi şart gibi. Ronaldo sakat, Rooney de sakatlıktan yeni çıkmış olunca sistem çöktü. Tevez çabaladı bir şeylere ama yetmedi. Ferguson son hamle olarak forvete O’Shea’yı aldı kurtarıcı olarak! Scholes'un elle golünü de hakem yemeyince United tüketti kalan dakikaları. Sene başından beri oynanan iki Portsmouth, bir Newcastle, bir de Zenit maçı. 4 maçta atılan gol sayısı sadece 3. Hesap ortada, fazla söze gerek yok…
Maç bitti. Paul’le Manyoo’nun yenilmesini kutlamak için bara gittik. O bana Cascarino’yla aynı uçakta yolculuk ettiğini anlattı, ben de ona Hakan Şükür’le tanışma hikayemi. Sonra o yatmaya gitti, ben de bunları yazmak için buraya geldim…
Hep söylüyorum. Zenit’in oynadığı futbol 2000’in Galatasaray’ına çok benziyor. Orta sahada yoğun presle kilitliyorlar rakibi. Tymoschuk da en önemli parçaları. Arshavin Tottenham’a gitmek istedi, gidemedi ve büyük ihtimalle de kalacak. Ama hem Zenit taraftarları hem de Advocaat için kral öldü yaşasın yeni kral Danny. 30 verilmez bu adama dedik, 2 gün sonra golle selam yolladı. Ligde durumu toparlamak pek umurlarında olmayacak gibi bu sezon. Asıl amaçları Real Madrid ve Juve’ye ŞL’de bir sürpriz yapmak…
United hakkında söylenecek fazla bir şey yok. Saha’nın gönderilmesi yeni forvetin habercisi gibi. Berbatov büyük ihtimalle de. United’dan da bahsediyor olsak iyi bir forvet transferi şart gibi. Ronaldo sakat, Rooney de sakatlıktan yeni çıkmış olunca sistem çöktü. Tevez çabaladı bir şeylere ama yetmedi. Ferguson son hamle olarak forvete O’Shea’yı aldı kurtarıcı olarak! Scholes'un elle golünü de hakem yemeyince United tüketti kalan dakikaları. Sene başından beri oynanan iki Portsmouth, bir Newcastle, bir de Zenit maçı. 4 maçta atılan gol sayısı sadece 3. Hesap ortada, fazla söze gerek yok…
Maç bitti. Paul’le Manyoo’nun yenilmesini kutlamak için bara gittik. O bana Cascarino’yla aynı uçakta yolculuk ettiğini anlattı, ben de ona Hakan Şükür’le tanışma hikayemi. Sonra o yatmaya gitti, ben de bunları yazmak için buraya geldim…
Manchester United: Van der Sar, Neville (Brown 76), Ferdinand, Vidic, Evra, Anderson (O'Shea 60), Nani, Scholes, Fletcher (Park 60), Rooney, Tevez.
Zenit St Petersburg: Malafeev, Anyukov, Krizanac (Radimov 71), Puygrenier (Shirokov 62), Sirl, Denisov, Tymoschuk, Zyrianov, Dominguez (Arshavin 46), Pogrebnyak, Danny.
Zenit St Petersburg: Malafeev, Anyukov, Krizanac (Radimov 71), Puygrenier (Shirokov 62), Sirl, Denisov, Tymoschuk, Zyrianov, Dominguez (Arshavin 46), Pogrebnyak, Danny.
Goller: Pogrebnyak 44' , Danny 59' - Vidic 73'
Ref: Claus Bo Larsen (Denmark)
Ref: Claus Bo Larsen (Denmark)
Büyük geçmiş olsun
Gündüz yazamadığım Uefa kuralarını ve akşamki süper kupa maçını yazma iştahıyla oturdum laptop maçına. Ümit'in haberini görünce de herhangi birşey yazmak gelmiyor şimdi içimden...
Görüntüler Marc Vivien Foe'yi hatırlattı bana. Yere düşüş, kalkmaya çabalama ve o gözler elbette. Okuduklarımdam anlayabildiğim kadarıyla tansiyonu sıfıra düşmüş Ümit'in ve kalbi durmuş bu yüzden. Bu sırada da dili boğazına kaçmış. Tıbben ikisi aynı anda ne kadar mümkün bilmiyorum ama çok şükür atlatmış Ümit. Hatta ailesi ve çocuklarıyla bile görüşmüş kısa bir süreliğine...
Sen sağ ayaklı sol bek olarak yerine gelen Carlos'dan çok daha fazla asist yapıyordun Ümit. Bırak Almanya'yı gel dinlen biraz Türkiye'de. En kısa zamanda iyileşmen dileğiyle...
29 Ağustos 2008 Cuma
Saha - Milner - Riera
Everton bugün de Saha'yı renklerine bağladı. Açıklanan bir bonservis bedeli yok henüz. İki yıl önceki şampiyonlukta önemli pay sahibiydi. Geçen yıl hem Tevez'in gelmesi hem de yaşadığı sakatlıklar yüzünden formayı kaptırdı, alması da zordu tekrar. Fraizer Campbell'a bile daha fazla ilgi gösteriyordu Fergie. Bu arada Everton'da bir ay Moutinho peşinde koştuktan sonra bir haftada 3 transfer yaptı. Galatasaray taraftarının burun kıvırdığı Jacobsen ve Kızılyıldız'lı Castillo'dan sonra Saha transferi...
Aston Villa sezonun 8. transferini James Milner'i transfer ederek gerçekleştirdi. Newcastle'a ödenecek bonservis bedeli £10 milyon. Daha önceden kiralık olarak oynamıştı Villa'da Milner. Yetenekli ama bir türlü beklenen patlamayı yapamayan bir oyuncu. Mark Hughes ve Martin O'Neill'in aldığı her adama vardır bir keramet gözüyle bakıyorum. Onun performansını da bekleyip göreceğiz...Liverpool-Espanyol görüşmelerinde artık sona gelindi. 1-2 gün içinde imza atılacak. Ona da burun kıvırmıştık Türkiye'de. Uğur Boral varken ne gerek var denildi. Demek ki Benitez'in Babel varken bile ihtiyacı varmış. Rotasyon içinde takılırlar Babel'le artık...
Hamburg toparladı
Van der Vaart'ın yeri Petric'le dolmaz tartışmaları arasında bir de Kompany'yi yollayınca herkes Hamburg'un ne yapmaya çalıştığını sorgular olmuştu. Ama dün Sao Paolo'dan 23 yaşındaki Alex Silva'ya, bugün de Bayern'den Marcell Jansen'e beşer yıllık kontrat imzalattılar. Jansen'i tanımayan yok zaten. Geçen yılın flaş transferlerindendi ama Bayern'de Lahm'dan alamadı bir türlü savunmanın solunu. (Daha doğrusu Sagnol'dan alamadı çünkü Lahm savunmanın iki kanadının da direk oyuncusu) Euro 2008'de Srna karşısında rezil olduğu Hırvatistan maçından sonra milli takımdaki yerini de kaybetti. Ama Hamburg için ideal bir oyuncu olduğu kesin. En azından Atouba'dan daha çok iş yapar. Alex Silva ise Kompany'nin yerini doldurması için alındı. Sao Paolo'yla şimdiden iki lig, bir Libertadores kupası kazanmış durumda. Hepsinde ilk 11'de değildi elbet ama tecrübe tecrübedir. Mathijsen'le sağlayacağı uyum sonrasında Kompany'i unutturabilir. Ayrıca kendisi Benfica'lı Luisao'nun kardeşi. Abiye bak kardeşi al hesabı...
Başkan Bernd Hoffman "Alex Silva ve Jansen transferleriyle, genç yetenekler transfer etme politikamıza devam ediyoruz." demiş. Açıkçası ben küçülme politikasına gittiklerini düşünmüştüm. Ama gidenlerin yerini iyi doldurdular bence...
Pozitif City!
Manchester City'de işler iyice rayına oturmaya başladı. Önce Shaun Wright-Phillips'i £9 milyon olarak tahmin edilen bir rakama transfer ettiler. Sonra da son dakika golü ve devamında penaltılarla Midtjylland'i elediler. Wright-Phillips iki gün önce ne Everton ne de City'e giderim demişti. Scolari'yle görüşecek ve takımda kalacaktı. Artık Scolari ne dediyse adam anında City'e geri döndü. Kariyerimi yeniden yükselişe geçireceğim gibisinden de açıklamayı çakmış zaten. Akşamında ise City Midtjylland'e elendi elenecekken rakibi izin vermedi. Midtjylland'li Danny Califf'in son dakikada kendi kalesine attığı gol maçı uzattı. Penaltılarda da Joe Hart iki penaltı kurtararak City'i Galatasaray ve Beşiktaş'ın muhtemel rakipleri arasına soktu. (gruplar ya da daha ilerisi için)
Mark Hughes'da zevkten dört köşe olmuş tabi. "Hem Shaun'un transferi hem de gelen tur. Tamamen pozitif bir gün yaşıyoruz." demiş. Bu pozitif günler devam eder mi bilinmez. Ki her zaman son dakikada kendi kalesine gol atacak oyuncu bulamazsınız, rakibinizde Riise yoksa
eğer. Ama şimdilik Hughes kötü başladığı sezonu toparladı diyebiliriz herhalde...
Gruplar
Inter ve Barcelona en rahat kurayı çekenler. 4. maçlarda bitirebilirler olayı. Chelsea ve Roma'da el ele çıkar gibi o gruptan. D grubu en çekişmeli geçmesini beklediğim grup. Aynı zamanda da en dengelisi. Marsilya belki zayıf halka olabilir ama 4 takımın da şansı var. Gönüller tabiki Atletico'yla birlikte. Manchester United ve Villarreal Celtic'e göre daha ağır basıyor. Aalborg da kendi evinde alacağı efsane bir beraberlik arar muhtemelen. F grubu da bir başka dengeli grup. Geçen yıl Uefa'nın beklenen finalinde karşılaşamayan Bayern ve Fiorentina'yla beraber Lyon'un da olması tahminleri güçleştiriyor. Steaua'ya en çok puan kaptıran Uefa yolcusu olur orada. Real ve Juve'nin adları, Zenit'in de oynadığı futbol var. Diğer ikisini zorlayacaktır sonuna kadar. Bate mi dediniz?
Fenerbahçe'nin grubuna gelince. Arsenal'i çekmekle Chelsea'yi çekmek aynı değil. Aynı kıyaslamayı Porto-Bayern ya da Dinamo-Atletico olarak da yapabiliriz. Celtic ya da Steaua'nın da yerinde olabilirlerdi. Bu açıdan şanslı bir kura elbet. Geçen yıldan sonra hedefler daha büyük ama yapılan çalışmalar bu yönde olmadı. Takımdaki kaleci sayısı bile iki. Şu anki tahminim Fenerbahçe'nin üçüncü olacağı yönünde. Arsenal ve Porto'nun ardından çok az bir puan farkıyla sadece. İlk maçın Porto deplasmanı olması da Arsenal'in beş ya da altıncı maça denk gelmemesi de dezavantaj. Porto'nun 4-3-3'üne karşı Aragones'in kanatlarında Uğur ve Kazım'ın neler yapacağı çok önemli her iki maçta da. Gerçi Uğur'un Sevilla performansını düşününce değişiyor herşey. Bir bakmışız ki bu yıl da Quaresma'yı silmiş sahadan. Ya da gerek bile kalmadan Mourinho onu Milano'ya götürmüş...
Milan Baros
Hangisi?
Senna mı Xabi Alonso mu derken Josico geldi Fenerbahçe'ye. Büyük isimlerin yazılmasından sonra sıradan transferler yapmak Galatasaray'ın işiydi birkaç senedir. İstediği oyuncuların kariyerini paradan önce tutması Fenerbahçe'yi Josico'ya mecbur bıraktı. İyi ya da kötü oldu diyemem. Altı yıldır Villarreal'de ve yedek kulübesinde genel olarak. "Villarreal'in yedeği alınır mı?" diye baştan not verenler olacaktır elbet. Zaman gösterecek faydasını. Orta sahada alternatife ihtiyaç vardı ve Fenerbahçe onu transfer etti. Aragones'in "eh, bu olsun bari" demişliği vardır en azından. Aurelio eder mi? Elbette hayır ama Maldonado'dan daha çok sevilmek için de fazla birşey yapmasına gerek yok...
O değil de, Aziz Yıldırım'ın "Roberto Carlos'u bile gölgede bırakacak kariyerde bir oyuncu getireceğiz." açıklamasını hatırlayan var mı? Guiza mı yoksa Josico mu bu transfer? Belki de Aragones. Kimbilir...
28 Ağustos 2008 Perşembe
Kura çekimi
Kura çekimi bugün akşam saat 19:00'da. Atletico'nun Schalke'yi elemesi Fenerbahçe'yi son sıradan 3. torbaya soktu...
1. Torba
Manchester United, Chelsea, Liverpool, Barcelona, Arsenal, Lyon, Inter, Real Madrid
2. Torba
Bayern Münih, PSV, Villarreal, Roma, Porto, Werder Bremen, Sporting Lizbon, Juventus
3. Torba
Marsilya, Zenit, Steaua Bükreş, Panathinaikos, Bordeaux, Celtic, Basel, Fenerbahçe
4. Torba
Shakhtar, Fiorentina, Atletico Madrid, Dinamo Kiev, Cluj, Aalborg, Anorthosis, Bate
Toplu sonuçlar
Juve, Barca ve Panathinaikos dün almıştı ŞL biletlerini. Bugün de Arsenal Mc Laren'i dört golle uğurladı Hollanda'ya. Bizim maçlardan sonra en çok merak ettiğim maç Atletico Madrid - Schalke maçıydı. Atletico 4 tane sallamış. Aguero, Forlan, Luis Garcia ve Maxi Rodriguez'le bitirmişler işi. İlk maçın tek golünü atan Pander de kızarmış. Atletico'yla beraber Anorthosis, BATE ve Aalborg'da ilk kez Şampiyonlar Ligi'nde. En büyük sürprize Standard'ın imza atmasına iki dakika kalmıştı belki de. Kuyt müsaade etmemiş. 118'de Liverpool'u sokmuş ŞL'ye. Yazılanlara göre de ilk maçta olduğu gibi yine Reina kurtarmış Liverpool'u...
Normal sonuç...
Çalıştığım oteldeki tek decoder sorunu yüzünden yine Fenerbahçe maçını izleyemedim. O yüzden teknik detaya giremiyorum. Zaten girmek de saçma olur. Partizan Fenerbahçe'yi eleseydi bu haber olurdu ama Fenerbahçe'nin kazanması beklenen bir sonuçtu...
Artık olay gruplara kaldı. Transferin bitmesine dört gün kala Fenerbahçe orta sahada hala problem yaşıyor. İstenmeyen Maldonado 40 maçı görür bu kadroyla. Transfer yapılmazsa geçen yılki başarı da, İspanya gol kralı da, Avrupa Şampiyonu hoca da yalan olur. Yine de felaket tellallığına gerek yok. Muhtemelen bir isim gelecek. Şimdilik tebrikler Fenerbahçe...
Bir ilk daha gerçekleşti!
Direkten dönen iki top ve ofsayttan atılan bir gol. Maçın tüm özeti bu. Geri kalan kısımda Galatasaray pozisyon yaratamadan saldırmaya, Steaua kontra ataklarla pozisyon bulmaya çalıştı. Baros'u aldıktan bir gün sonra fiyakası da bozuldu Galatasaray'ın. Şampiyonlar Ligi'nde en az çeyrek final diye çıkılan yol, o lige giremeden sona erdi. Hedefleri bitmez de şimdi bazılarının. Saraçoğlu'nda Uefa'yı kaldıracağız derler. Derler de ne kadar pratiğe dökerler acaba...
Şampiyonlar Ligi ön elemesinde hiç mağlubiyet almayan, hiç elenmeyen takım bir ilki daha gerçekleştirdi. Zaten son altı yıldır o ilkler hep olumsuz anlamlı. İlk defa kimse çıkıp yönetimi eleştiremeyecek. Onlar görevini yaptı, hata futbolcular ve teknik heyetin denilecek. Yine çıkar iki üç tane Baros'u önceden alsaydınız diyen ama boşa olur. Baros'u geçtim, Kewell ve Meira'yı çıkar bu takım yine Steaua'dan üstün bir takım. Dört stoperle çıkılan ilk maç bu sonu hazırladı. Skibbe bundan sonra ligde açık ara lider Uefa'da çeyrek finalist bile olsa hep bir soru işareti olacak kafalarda...
Daha önceden de söylemiştim. Galatasaray'da işler yolunda olunca takım başarılı olamıyor. Kaos lazım bu takıma. Uefa şampiyonluğu gelirken bile sık sık oyuncuların paralarını alamadıklarından bahsediliyordu. O yüzden sadece sağ bek alternatifsizliği yetmez. Kewell, Arda, Servet'in de bir an önce sakatlanması lazım...
27 Ağustos 2008 Çarşamba
Bellamy - Mark Hughes
Haber Guardian'a ait. Santa Cruz olayından eli boş dönen Mark Hughes Bellamy için £8 milyonluk bir teklif yapmaya hazırlanıyormuş West Ham'a. İlk başta saçma sapan bir transfer hamlesi gibi geldi bana. Bellamy bu sonuçta. Yeteneği tartışılmaz ama her an elinizde patlayacak bir bomba aynı zamanda. Newcastle'da oynarken Materazzi'ye attığı tekme(hak etmiştir gerçi), takımın koçu John Carver'a fırlattığı sandalye, Liverpool'da oynarken Riise'yle yaşadığı söylenen golf sopası olayı ilk akla gelenler. Sık yaşadığı sakatlıklar da cabası...
Ama bir de daha önceden Mark Hughes'la çalıştığında gösterdiği performansı düşününce tekrar düşünüyor insan. Blackburn'de sadece bir yıl çalıştı Hughes'la, Bellamy. Toplamda 32 maç oynadı ve 17 gole imza attı. Nitekim bu performans ona sene sonunda Liverpool kapılarını açtı...
Sergen Galatasaray'a geldiğinde Lucescu bir demeç vermişti. "Galatasaray'ın Sergen'e değil, Sergen'in Galatasaray'a ihtiyacı var. Yaşı 30 ama hala kariyerinde elle tutulur bir başarısı yok ve artık kendisini ispatlamalı" demişti. Hughes'dan da bekliyorum böyle bir açıklama Bellamy gelirse. Transfer için son 4 gün ve Hughes'un fazla seçeneği yok. Hırçınlık yapmaz, sakatlık da yaşamazsa Bellamy City'de Hughes'la iş yapabilir. Eğer Wright-Phillips'i de almayı başarırlarsa, tadından yenmez bir takım hüviyetine bürünür City...
Hala uyarıyorlar!
Bu yıl Bayern'in kaptanlığına Van Bommel'in nasıl getirildiğini anlayamamışken, o da daha ikinci haftada ilk kırmızısını gördü. Hem de bunun için çok uğraşmadı. 23 dakikada 2 sarı kart...
Klinsmann cephesinden fazla tepki gelmedi ama Beckenbauer basın yoluyla uyarmış "çok çabuk sinirleniyor, kendine hakim olmasını öğrenmeli vs" diye. Kaptanlığa getirilmeden önce son 8 maçta 2 kez kızarmıştı Van Bommel. Ligin ikinci haftasında gördüğü kartla etti 10 maçta 3 kırmızı. Sen hala uyar bu adamı Kaiser. 20'de 10 yapmadan da alma kaptanlığını? Biz Pascal Nouma'nın hakkını yemişiz ülke olarak...
Arshavin'i beklerken...
"Şu an itibariyle Tottenham'dayım diyebilirim. Vize başvurumu yaptım ve hazır olduğu anda kontrat imzalamak için Londra'ya uçuyorum. Herşey o kadar çabuk gelişti ki takım arkadaşlarımla bile vedalaşamadım..."
Tottenham'a transferini Reuters'e böyle açıkladı Pavlyuchenko. İşin ilginç yanı Tottenham resmi sitesinde henüz konuyla ilgili bir açıklama olmaması. Adam gidyorum imzaya diyor ama sallayan mı yok anlamadım. Günlerce Arshavin beklerken Pavlyuchenko geldi. Bir ara ikisininde alınması gündemdeydi ama sonra bütün dikkatler Arshavin'e kaydı. Şimdi o var belki sırada. Transfer için son 4 gün. Her an Berbatov United'a, Arshavin'de Tottenham'a gidebilir. Eğer olursa Bentley - Arshavin destekli Pavlyuchenko iki haftadır çektiğimiz çileyi dindirir...
26 Ağustos 2008 Salı
Baros Galatasaray'da
Haldun Üstünel açıkladı, resmi sitede yazdı. Olay kesin artık. Üç yıllık sözleşme yapılmış. Lyon'a ve oyuncuya ödenen rakam konusunda bir haber yok henüz...
İş yapar yapmaz olaylarına girmeye gerek yok. Zaten ilk kötü oynadığı maçta eleştirilerin kralını alacak bu ülkede. İster tek santrafor, ister çift. Baros Galatasaray'ın sistemine uyar. Geriye gelip top da alır, kanada açılıp ortada yapar, bir kontraatakta da golünü atar. Kulübün içinde bulunduğu şartlar ve transfer sezonunun bitmek üzere olduğunu düşünürsek yapılan en iyi transfer diyebiliriz. Oliviera'dan da daha iyi bir adam. Maliyet olarak da daha az olacaktır muhtemelen. Kim ne derse desin? Galatasaray yönetimi çok iyi çalıştı bu yaz. Şampiyonlar Ligi vizesi Skibbe'nin boynunun borcudur artık. Baros transferi de şimdiden hayırlı olsun...
Skibbe'den Kewell açıklaması!
"Kewell'ı ilk transfer ettiğimizde herkes bizi eleştirdi. Ama o bize neler yapacağını ve neleri yapabilecek kapasitede olduğunu gösterdi. Kewell'ı aldığımızda eleştirenler şimdi konuşmalı. Şimdi neler söylecekler merak ediyorum..."
Tribalfootball.com'a göre bu sözler Skibbe'ye ait. Gerçekten böyle bir açıklama yaptı mı yoksa tribalfootball geçmişte Fanatik ya da Fotomaç'da çalışmış bir muhabir mi transfer etti bilenler yorumlara yazsın lütfen...
30 milyon euro!
Zenit Portekizli Daniel Miguel Alves Gomes'i, ya da bilinen adıyla Danny'i, 30 milyon euro karşılığında transfer etmiş Dinamo Moskova'dan. Yanlış hatırlamıyorsam Dinamo Moskova'ya Maniche'yle beraber yaklaşık 20 milyon euro'ya transfer olmuşlardı. Hatta bu iki transfer Rus kulüplerinin Avrupa'dan pahalı bonservislerle oyuncu transferinde milattır. Maniche altı ay kalıp oynanmaz burada diyerek üç yıldır her yerde oynadı. Danny istikrarlı bir şekilde devam etti, hatta geldiği yıl taraftarlar tarafından takımın en iyi oyuncusu seçildi...
30 milyon euro asla etmeyecek bir adam. Avrupa'dan getirilse anlarım ama Rusya içinde bu kadar parayı hangi mantıkla verdiler bilemiyorum. Henüz 25 yaşında belki ama 10 yıl oynayıp sembol de olsa hep bu parayla hatırlanacak. Tymoschuk'u 24 milyon euro'ya getirdiklerinde Rusya'ya dışarıdan oyuncu getirmenin zorluklarını ve Tymoschuk'un kalitesini düşünerek bir nebze anlamıştım ama bu işi aklım almıyor. Tek beklentim bu kadar parayı verdikten sonra Arshavin'i Tottenham'a yollamaları...
Bu arada Danny henüz 25 yaşında ve hücum ağırlıklı bir orta saha oyuncusu. Sinan Engin'e sormak lazım. Delgado kaç Danny eder?
(Adamın internetten çıkan en uygun fotoğrafında bile arkası dönük. Bu transferden sonra daha da ünlenmesi temennisiyle...)
Nereden nereye...
"Bu kararı alırken çok zorlandım ama kariyerimin sonu için çok iyi bir teklif aldım. AEK'da harika zaman geçirdim. Başkana ve taraftarlara teşekkür ederim..." Rivaldo AEK'dan ayrılıp bir ara Eto'o'yu transfer etmeye çalışan Özbekistan ekibi Bunyodkor'a transfer olacağının açıklamasını yapıyor...
Keşke Van Gaal o başarısız sezonu yaşamak için Barca'ya geri dönmeseydi de sen de oradan hiç ayrılmasaydın Rivaldo. Kariyerinin en verimli döneminde yaptığın Milan seçimi seni önce Yunanistan'a, şimdi de Özbekistan'a yolladı. Herkesin hatırladığı ayrı güzellikte bir gol vardır ama benim en sevdiğim Valencia'ya attığı son dakika röveşatasıydı. Bu gol aynı zamanda Barca'yı lig dördüncüsü yapıp gelecek sene için Şampiyonlar Ligi'ne sokmuştu...
Bu arada Bunyodkor takımı Eto'o seviyesinde olmasa da veteran yıldızların Katar yerine yeni durağı olacak gibi...
25 Ağustos 2008 Pazartesi
Ferdinand geldi, 8. yolda...
Anton Ferdinand 1-2 gün içinde Sunderland'in bu sezonki 7. transferi olacak. Transfer bedelinin £8 milyon olduğu söyleniyor. Keane "Bu hafta içinde iki oyuncu daha transfer edeceğiz" demişti. İlki belli oldu, merakla ikincisi bekleniyor şimdi...
Bu kadar harcama üzerine Keane'in Sunderland'i neler yapacak iyice merak eder hale geldim. Geçen yılki deplasman özürlülükten sonra bu yıl ilk deplasmanda Tottenham'ı devirmeleri birşeylerin değiştiğine işaret ama hedeflenilen derecenin ne olduğu belli değil hala. Bu transferlerin üzerine ilk 8'e girip Uefa kovalayan bir takım olamazlarsa eğer Keane'e yol verilebilir sezon sonunda...
Keane'in transferleriyle ilgili en güzel yazıyı Flying Dutchman yazmış birkaç gün önce. İncelemek isteyenler buradan ulaşabilirler...
Mateo Musacchio
Arkadaş 90 doğumlu ve iki yıldır River Plate kadrosunda. Savunmanın ortasında oynuyor. Bloga konu olmasının sebebi ise Real Madrid'in transfer listesinde olması. River Plate'den yapılan açıklama en iyi teklifin Real'den geldiği yönünde. Higuain'in River'dan gelip başarılı olmasının bu transferde payı nedir bilemem ama şimdilik sadece Castilla için transfer ediliyor gibi geldi bana...
Son iki yılda River Plate'de sadece 6 maça çıkmış Musacchio. Bir de Arjantin U-17 ve U-20 kariyeri var. Oyuncu hakkında fazla bilgim yok. Bilgisi olan varsa yorumlara bıraksın lütfen. Wikipedia'da River'a Chelsea'den geldiği yazıyor ama söz konusu Wikipedia olunca da güvenemiyor insan...
Fabregas Alonso'yu istiyor
"Ne diyebilirim ki? Yakın bir arkadaşım olmasının yanında harika bir profesyonel. Çok iyi paslar atıyor, oyunun defansif yönünü mükemmel oynamasının yanında gol de atıyor. İyi bir tecrübeye sahip ve henüz 26 yaşında. Eğer gelirse çok sevinirim." Fabregas'ın, Alonso'nun Arsenal'e transfer olacağıyla ilgili soruya verdiği cevap. Duy şu adamın sesini Wenger. İkisi gerçekten mükemmel ikili olurlar. Gerçi Benitez daha yeni 'kalacak takımda' dedi ama Aaron Ramsey'le nereye kadar?
Mourinho'nun ilk kupası
Mourinho'nun Inter'de neleri başarabileceği bu yılın en büyük merak konusu. Scudetto'yu kazanmakla yetinmeyecek bir başkana sahip. Moratti'nin onu getirme sebebi lig şampiyonluğu dışında Şampiyonlar Ligi'ni de kazanmak. Mourinho Inter'le çıktığı ilk resmi maçta Roma'yı penaltılarla yenerek Süper Kupa'yı kazandı. Chelsea'de Lig Kupası maçlarını bile aşırı ciddiye alan Mourinho bu galibiyete çok sevinmiştir elbet. İki takım 4 yıldır İtalya Kupası'nda, 3 yıldır da Süper Kupa'da dejavunun kralını yaşatıyor bizlere. Ligdeki mücadelelerini söylemeye bile gerek yok. Bu yıl İtalya'daki herhangi bir kupanın finalinde bu iki takımı görmemek dileğiyle...
INTER-ROMA 8-7 dopo i calci di rigore
Inter (4-3-3): Julio Cesar; Maicon, Burdisso (45' st Rivas), Cambiasso, Maxwell; J. Zanetti, Stankovic, Muntari; Figo (21' st Balotelli), Ibrahimovic, Mancini (26' st Jimenez). A disp. Toldo, Pelè, Crespo, Cruz. All. Mourinho
Roma (4-2-3-1): Doni; Cassetti, Mexes, Juan, Riise (33' st Tonetto); De Rossi, Pizarro; Perrotta (41' st Totti), Aquilani (43' st Okaka), Baptista; Vucinic. A disp. Artur, Loria, Panucci, Brighi. All. Spalletti
Arbitro: Saccani di Mantova
Marcatori: 18' pt Muntari (I), 14' st De Rossi (R), 38' st Balotelli (I), 45' st Vucinic (R)
Carlos'un dediği gibi...
Mestella'da 3-2 kaybettiği ilk maçın ardından Real Barnebeu'da Valencia'yı 4-2 yenerek Süper Kupa'yı kazandı. Buraya kadar herşey normal gibi duruyor. Ama işin ilginç tarafı Real'in son 15 dakikasına 1-1 berabere girdiği maçta bunu başarması...
Zamanında Sociedad'la kendi evinde oynadığı bir Sociedad maçı 1-1 devam ederken (ki Sociedad'ın golü Nihat'dan gelmişti) 83. dakikada bomba ihbarı sebebiyle maç iptal edilmiş ve federasyon daha sonra maçın sadece son 7 dakikasının oynanmasına karar vermişti. Sadece 7 dakikalık maçı Real 2-1 kazanmayı başarmıştı. O maçtan sonra Roberto Carlos "7 dakikalık bir maçı Real Madrid'den başka hiçbir takım kazanamaz" demişti. Bana kalırsa 9 kişiyle 15 dakikada maç çeviren başka bir takım da çıkmaz...
(Edit: Real Madrid'in son golü Higuain'den, De la Red'den değil.)
15 Ağustos 2008 Cuma
Hani kriz yoktu Ridsdale?
Aylar önce burada eski Leeds United başkanı Peter Ridsdale'in şimdi de Cardiff'i batırmak üzere olduğuyla ilgili bir yazı yazmıştım. O zamanlar Ridsdale her zamanki pişkinliğiyle, Cardiff'in geleceği emin ellerde açıklaması yapıyordu. Aaron Ramsey; Everton, Manchester United ve Arsenal arasında Ridsdale tarafından düzenlenen açık artırmayla satıldı. Şimdi de takımın 24 yaşındaki savunmacısı Glenn Loovens, Celtic'e satılmak üzere. Ama daha fazla para verirse her an Rangers da alabilir onu. Borcumuz uzun vadeli diyordu Ridsdale ama iyi oyuncularını da haraç mezat satıyor. Bakalım nereye ödenecek bu paralar?
Hughes'dan harika başlangıç!
Adı bile yazılması zor olan, bütçesi belki 1 milyon euro bile olmayan Midtjylland geldi ve City'i Manchester'da mağlup etmeyi başardı. Hughes "Daha dinamik olmaya, top bizdeyken daha çok sorumluluk almaya ihtiyacımız var. Midtjylland kontraatak futbolunu çok iyi oynayan güçlü bir ekip." demiş maçtan sonra. Adama sorarlar onlar kontraatağı iyi oynarken sen ne oynadın diye? En azından Shinawatra'nın soracağı kesin...
City'e gittiğinden beri Hughes'a methiyeler dizdim durdum bu blogda. Dar bütçelerle çok büyük işler başardığını, City'de istediği bütçeyle takımı ilk dörde bile sokabileceğini söyledim. Konuşmak için belki biraz erken ama para Hughes'u bozdu mu ne?
£13.68 milyon
Chelsea'de oynarken kokain testi pozitif çıktığı için 7 ay futboldan men edilen Mutu'ya, Fifa tarafından yukarıdaki rakam ceza olarak kesilmiş. Bu parayı Mutu'ya ödediği yüksek bonservise rağmen mağdur olan Chelsea alacak. Abramovich'in eli baya bir rahatlar artık!
Mutu'nun da bu parayı ödeyecek gücü var mı o da ayrı mesele tabi. Artık Roma'ya ya da bir başka kulübe transfer olayını yeniden düşünür herhalde...
14 Ağustos 2008 Perşembe
Santa Cruz Hughes'un hakkı!
City Blackburn'e Santa Cruz için yeni bir teklif yapmış ve yine reddedilmiş. Blackburn resmi sitesinde "Kardeşim satılık değil dedik kaç kere. Hala niye ısrar ediyorsunuz ki?" tarzında bir açıklama yapmışlar. Bentley transferinde de aynı taktiği uygulayıp istedikleri parayı koparmışlardı Tottenham'dan. City'nin son teklifinin £12 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor...
Mark Hughes'un zoruna gidiyordur sürekli reddedilmek. Bayern'de 8 yıl boyunca kendini göstermeyi başaramayan bir adamı £3,5'a al, Premier Lig'de bir sezonda 19 gol atmasına katkıda bulun, sonra £12 milyona bile vermesinler. Hughes çıkıp da "Kardeşim size ne? Adamı ben yıldız yaptım. Benim hakkımdır." dese yeridir.
Kaldı bir tane...
Bütün yaz Ronaldo'nun Real Madrid'e, Lampard'ın Inter'e ve Barry'nin Liverpool'a gideceği haberleriyle geçti. Ronaldo olayı geçen hafta bitti. Bugün de Lampard Chelsea'yle 5 yıllık kontratını yaptı. Geriye Barry transferi kaldı. En kısa zamanda bir sonuca kavuşması dileğiyle...
(Berbatov-United ve Quaresma-Inter transferlerini unutmadım elbet ama onlar en azından dönemlik meydana geldiği için gitmedim üstlerine...)
İki sürpriz vardı sadece...
Diğer maçlarda genelde favoriler kazandı. Juventus, Arsenal ve Barcelona kimseyi yanıltmadı. Barca'da iki gol Eto'o'dan. Hala Fener'e geliyor diyenlere selam olsun. Liverpool Standard'ın elinden zor kurtuldu. Maçın adamı bir de penaltı kurtaran Reina. Zorlu eşleşmede Schalke ilk raundu Pander'in golüyle geçip Vicente Calderon için avantaj yakaladı. Anorthosis'in Olympiakos'u üçlemesi ve Dinamo'nun deplasmanda Spartak Moskova'yı 4-1 yenmesi gecenin sürprizleriydi bana göre. Aalborg - Kaunas ve Levski - Bate eşleşmelerinden iki takım girecek Şampiyonlar Ligi'ne. Aalborg ve Bate ilk maçlar sonunda avantajlı...
Spartak Moskova - Dinamo Kiev : 1-4
Levski Sofia - BATE Borisov : 0-1
Shakhtar Donetsk - Dinamo Zagreb : 2-0
Anorthosis - Olympiakos : 3-0
AaB Aalborg - Kaunas : 2-0
Brann Bergen - Marsilya : 0-1
FC Twente Enschede - Arsenal : 0-2
Juventus - Petrzalka : 4-0
Schalke - Atletico Madrid : 1-0
Sparta Prag - Panathinaikos : 1-2
Standard Liege - Liverpool : 0-0
Vitoria Guimaraes - Basel : 0-0
Barcelona - Wisla Krakow : 4-0
Partizan:2 - Fenerbahçe:2
Maçı izleme fırsatım olmadı. Son 20 dakikaya yetişebildim sadece. O yüzden teknik konuda birşey yazamıyorum. Ama Fenerbahçe rahatlıkla turu geçecektir İstanbul'da. En çok dikkatimi çeken nokta ise; Gerek basın, gerek de maçı beraber izlediğim Fenerbahçeliler Partizan deplasmanında gelen beraberliği sürpriz görüyor. Kimse 2-0'dan 2-2'ye gelen maç için sevinmiyor, aksine neden 2-3 olmadı diye üzülüyor. Şu durumu iki yıl önceyle kıyasladığımızda bile Fenerbahçe'nin ne kadar önemli bir yol kat ettiğini anlayabiliyoruz...
Bu sefer kaos iş yapmadı!
Ümit Karan, Linderoth, Kewell, Orkun, Aydın, Mehmet Güven, Yaser, Uğur ve Serkan sakat. Forvette Nonda'ya birşey olsa yedeği bile yok. Yani tam Galatasaray'ın sevdiği ortam. Yokluklar içinde başarılı olmak. Ama tutmadı bu sefer...
Evet Sabri'yi birçok Galatasaray'lı tasvip etmez. Ama savunmanın sağında Emre Güngör'den daha iyi olduğu kesin. Barış ve Ayhan bu takımın geçen yıl ki şampiyonluğunda büyük emeği olan oyuncular. Ve kesinlikle ön liberoda Meira'dan çok üstünler. Skibbe Topal'ın yanına Ayhan ya da Barış'ı koyup, savunmayı da Hakan - Servet - Meira - Sabri'den oluşturabilirdi. Neden yapmadığını hala çözebilmiş değilim. Anlamadığım bir nokta da Erhan'ın oyuna girmesi. "O mu kurtaracaktı bizi?" yaygarasında değilim. Sadece ilk resmi maçta, işler kötü giderken, genç bir oyuncuyu sahaya sürmenin ona vereceği zararlardan bahsediyorum. Yarın herkes 'neden Erhan' sorusunu soracak ve adam daha ilk maçında kendisine olan güvenini kaybedecek...Ortaya çıkan bir gerçek var ki Arda Euro 2008'de olduğu gibi Galatasaray'ın da lideri ve ateşleyicisi olacak. Tabi bir de Servet. İkinci yarıda sol çizgide kısa bir dribbling şov yaptı yine. Nonda'nın iki gol atması hiç önemli değil. Bu takıma forvet lazım. Ama Nonda ya da Karan tipinde değil. Beşli orta sahayla oynayacaksanız geriye yardıma gelen, pres yapan forvetten çok bitiriciliği olan forvete ihtiyacınız vardır. Karan bu tipte bir golcüydü ama son yıllarda zorunluluktan daha farklı bir role büründü. Mucizevi goller atıyor ama çok kolay golleri de kaçırıyor. Büyük hedeflere koşulacaksa eğer bu tip lüksleri kaldıramaz bu takım. Nonda'ya değinmiyorum bile. Herkes beğeniyor ama geçen yıl attığı penaltı gollerini çıkarınca geriye bir elin parmakları kadar gol kalıyor. Skibbe Hasan Şaş'dan Schneider yaratmaya çalışıyor ama beyhude bir çaba...
Sonuç olarak Galatasaray ilk resmi maçında berbat bir oyun oynadı. Teknik adam tercihleri daha da berbattı. Lincoln'e girmiyorum bile. Rövanş da zor bir atmosfer ve skor dezavantajı bekliyor. Turu geçer mi? Karan iyileşir ve dört stoperle sahaya çıkmazsa geçeceğine inanıyorum...
Sonuç olarak Galatasaray ilk resmi maçında berbat bir oyun oynadı. Teknik adam tercihleri daha da berbattı. Lincoln'e girmiyorum bile. Rövanş da zor bir atmosfer ve skor dezavantajı bekliyor. Turu geçer mi? Karan iyileşir ve dört stoperle sahaya çıkmazsa geçeceğine inanıyorum...
13 Ağustos 2008 Çarşamba
Cuellar Villa'da
Martin O'Neill'dan bir nokta atışı daha. İskoçya'da geçen yılın futbolcusu seçilen Carlos Cuellar £7.8 milyona Aston Villa'lı oldu. Dar bir rotasyonla geçen yıl Uefa'ya katılmayı başaran Villa kadrosuna katılan 7. oyuncu oldu Cuellar. Laursen - Davies - Cuellar üçlüsünden ikisi ideal kadroda, biri ise her daim hazır kıta olarak bekleyecek. Eğer Gareth Barry'i Liverpool'a istedikleri fiyata yollarlarsa bütün transferleri bir oyuncunun satışından gelen gelirle halletmiş olacaklar...
Martin O'Neill gerçekten yetenekli ve tutarlı bir adam. Villa'da geçen sezon yaptıklarının üzerine koyması muhtemel bu sezon. Ayrıca Celtic'den ayrılmasına rağmen eski ezeli rakibine zarar vermeye de devam ediyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)